29 Temmuz 2011 Cuma

bugün sue'cuğun doğumgünü: 6 temmuz

ne kadar zeki bir kız olduğunu ve iki yaşına basma hakkına eriştiğini anlayabilmeniz için size bir kaç hikayesinden bahsedeceğim;
(onu nasıl özledim bilemezsiniz ama yazlığında, bahçesinde, hergün denizinde mutlu olduğu için birşey söylemiyorum.)
anlatacağım hikayelerde, isimler ve zamanlar yanlış olabilir ama yaşanılanlar gerçek, önemli olan da bu değil mi ama?

birgün eve bir usta gelmişti. adı 'ahmet.' elinde çekiç, duvara birşeyler çakıyor. babam da o sırada hüseyin ağabey'e "ahmet usta ne yapıyor?" diye bir soru yöneltiyor. bunu duyan bizim cimcime kız çocuğu fırladığı gibi ahmet usta'nın yanına gidiyor ve çekici kapıp getiriyor. eh be mübarek, eve beş dakika önce giren ahmet usta'nın kim olduğunu nasıl öğrendin ve babamın sorusunu nasıl anladın? yoksa sen ailenin bir ferdi misin? kesinlikle!


anneannem vefat ettiği gün sue, hüseyin ağabey'le yoncaköy'deydi. biz izmir'de anneannemde. hüseyin abi, sue'ya "anneanneni kaybettik kızım" demiş. "sanki dediğimi anladı" diye anlatmaya devam ediyor, "gözümün içine baktı ve bütün gün oyun isteyen, yerinde duramayan kız, gitti şöminenin önüne, bir daha da kalkmadı" diyor. (anneannemi çok severdi.) özellikle anane yerinden kalkım, mutfağa/tuvalete gittiğinde mutlaka yerini kapardı :) çünkü ananem olduğunda o, ailenin 5. değil 6. ferdi oluyordu ve bundan hiç hoşlanmıyordu aslına bakarsanız :)

ondan ne istersek getirir. kemik deriz, kemik gelir. topsa, top. oyuncaksa oyuncak, ipse ip. hiç şaşırmaz. ama biraz şımarık. bizim söylediklerimizi yapmaktansa, kendi isteklerini yaptırmayı tercih ediyor kerata kız.

mesela, teyzemlere gidip, ayaz'ın evde olmadığını fark edince çıldırıyor. nasıl annem, teyzemle sohbet edecekse, o da ayaz'la oynamaya gidiyor oraya. ne cüret ayaz evde olmaz! gerçi ayaz da babamı görünce, arkasında sue var mı diye bakınmıyor değil. abi-kardeş ilişkilerini hiç bozmadılar. çok farkındalar durumu.

ve daha niceleri.

canım kardeşim benim. sue'dan önce de hayvanları çok severdim ama aileden biri olabileceklerine inanmazdım ve biliyorum ki, köpeği/kedisi olmayan kişiler ne demek istediğimi anlayamaz.

incir reçeli'nden çıkan engin bayrak


geçenlerde bir arkadaşım "incir reçeli'ni izlemelisin" dedi. hiç geçiktirmeden akşamına izlemiştim. film mi? fena değil. sabun köpüğü ama sıkıcı değil. benim esas olarak bu filmle ilgili kesinlikle tavsiye ettiğim şey/isim: engin bayrak.

nasıl müzikler yapmış adam öyle ya? insanın tüylerini diken diken ediyor. onun notalarıyla ya gözün dalıp, gidiyor bir yerlere, kendi içinde çok özellere; ya da kolundan sıkıca tutup, sarsmaya başlıyor seni. "uyan, daldığın yerlerden çık, git, ayağa kalk artık" diyor. sorgusuz, suhalsizce seni kendinle baş başa bırakıyor.

bıkmadan, yılmadan tekrar dinliyorsun. her seferinde hoparlörün sesini biraz daha çok açarak.

dinleyin ve bana teşekkür edin diyebilirim.

not: umarım birgün onunla çalışma fırsatım olur çünkü çok saygı duydum kendisine.