8 Ağustos 2011 Pazartesi

off cihan off!


içimde tarifi olmayan bir acı, duyduklarıma inat kabullenmeme isteği...
biri şaka yaptığını söylese, o buse'den gelen telefon hiç çalmamış olsa...
nasıl zamansız bazen hayat?

bu sene o kadar kötü haber aldım ki. lanetli gibi. bu kadarını kaldıramıyorum gibi.
ama senin haberin başka.
çok başka bir duygu.

seni tanımayanlara anlatırken hep "benim sevenim de boldur, sevmeyenim de; ama cihan'ın sevmeyeni yoktur" diyorum.
"insanlar egolarını oyuncak yapmışken hayatında, cihan'ın hiç işi olmaz, o kadar iyi niyetlidir ki, herkese karşı o kadar iyidir ki tanımadan anlayamazsınız" diyorum.

o kadar garip bir şekilde ölümle yüzleştirdin ki, o kadar hayatın içinden birşey olduğunu kavrattın ki... yani "inanamıyorum" yetersiz bir kelime. olmamalıydı.

selen'le konuştuk geçenlerde. "hatırlıyor musun? cihan, hep 'ben erken öleceğim. kalbim dayanmayacak, bakın-görün" derdi, "hatırlıyor musun?" dedi. yok, hatırlamıyorum.
belki de o kadar umursamıyormuşum ki, dinlememişim bile bu cümleyi. üzerinden bir haftadan fazla geçti. artık biliyorum geri dönüşün yok. kabullenmek değil de, mecburen
katlanıyorum bu düşünceye. nefes alamayacak bir duyguyla katlanıyorum. yüreğimde bir ayı oturuyormuş gibi. itiyorum, itiyorum gitmiyor.

her gece dua ediyorum senin için. dedem, yılmaz dedem, anneannem ve sen. hepiniz canımsınız ama sen isimlerden de anladığın gibi yanlarına yakışmıyorsun. o çok yakışıklı çıktığın fotoğrafın masamda asılı duruyor ve ben bu gençliğine inanamıyorum. başımıza gelenleri kanıksıyamıyorum.

sabahlara kadar az çalışmadık. az çalışır gibi yapıp, dedikodu yapmadık. benden, daha çok senden az konuşmadık.
annenin yanında rahat ol canım arkadaşım. huzurlu olman için hergün dua ediyor olacağım.