29 Ağustos 2010 Pazar

eskiden ramazan


ramazan çok geçmişi hatırlatır bana. en sıcak, en manalı yaşadığım dönemleri. bu 30 günle ilgili tabi ki... o zamanlar annem de babam da oruç tutardı. ben okuldan gelirdim. kardişkom da. hava kararmış ama daha akşamüstü aslında. kış, soğuk. ve kapıdan sıcacık simit girerdi. annem işten gelmiş, yemek hazırlıyor. babam salonda televizyonun karşısında, elinde gazete. ne özenirdim annemlere. bütün birgün ağızlarından lokma geçmemiş ve ite zamanı gelmiş. top patlar, televizyonda izmir için iftar saati yazar ve herkes mutfakta toplanır. yemekten sonra her gece çay demlenir. nasıl da severim o sefaları. yanında tatlı kurabiyeler, ya da annemin emre için yaptığı mozaik pastası. sonra da meyve soyulur. işin o kısmını pek sevmem çünkü dolaptan meyveyi alıp, yıkaması bana kalır. derin bir kaba bir sürü elma, armut, portakal, mandalin, kivi doldurup, ha bir de muz, bir bıçakla anneme götürürüm. o da kesip, kesip bizlere dağıtır, arada da kendi ağzına atar. tam o sıralarda kapı çalardı, razaman davulcuları iş başında. sabaha karşı kapıyı açan az olduğu için toplarlardı geceden paraları.
ben en çok evin oturma odasını severdim. salon ne kadar deniz görse de ufacık, arada kalmış oturma odamız daha sevimli gelirdi. sıkışık oturduğumuz mutfak masaları da öyle. evde beş kişiysek mutlaka mutfakta yemeliydik. altı, yedi olursak tamam, o zaman salona geçmeyi kabul ederdim. en çok da akşam kurulan kahvaltı sofralarını özlerim. oruç tutarlardı ya, pazar kahvaltısı gibi gece gece sofra kurulurdu. sucuğu, yumurtası, peyniri, reçeli, böreği... neler neler. hala akşamları yemekten çok kahvaltı etmeyi tercih ederim. ama yapamıyorum tabi. şimdi oruç tutan da kalmadı. ramazanlar bir boynu bükük geçiyor. eskisi kadar büyüğümü de aramıyorum “hayırlı ramazanlar” diye. marifetmiş gibi bir de anlatıyorum ya.
severdim ben eski ramazanları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder