29 Temmuz 2010 Perşembe

en keyifli kahve


deryuş’cuğum aradı. rüyasında bizi görmüşte, arabada giderken şarampole yuvalanıyormuşuz. sonra uyanmış. “öldük yani” dedim. “yok canım, belki de komadayız” diyip bastı o bayıldığım kahkahasını. nasıl özlüyorum canım kardeşimi...
şöyle bir karşılıklı geçsekte türk kahvelerimizi içsek. orta. normalde sade de onunla ortaya yakın. uzun uzun konuşsak. önce o anlatsa. altınyunus’tan başlasa, isviçre’den çıksa. cemo’yu konuşsak. eehh jale’yi de tabi. sonra ben başlasam. haciyatmaz. İstanbul, tayfur derken, kahveleri kapasak. öyle sağdan soldan konuşsak. evşo’dan, irem’in düğününden, falan filan... ardından falları açıp, birbirimize destan yazsak. yani onunkiler gerçekte, ben de sallasam. ondan başkasına sallayamam ama. (biraz da cemo’ma, o da senede bir olduğu için, en fazla iki.)
asıl sohbetlerimiz gecenin ilerleyen saatlerinde başlasa. deryuş mangal başında, ben mutfakyta. salata, pilav iyi gider yanında. çook küçük yaşlardan bölüşmüştük göreleri. o evin erkeği, ben kadını. yemekler benden, tamirler ondan. mangal ondan, bulaşık benden gibimsi... neyse ben zeytinyağlıları masaya getirsem, deryuş fıskiyeyi açmış, çimler hem sulanıyor, hem mis gibi çim kokusu yayıyor etrafına. oohh, en sevdiğim koku. yaz kokusu. denizden gelince, buzdolabına koyduğumuz kırmızı şarabımız serinlemiş olsa. o mangal başında, ben mutfakta şaraplarımızı yudumlasak. hafif bir müzik, laptoptan. otursak izmir sofrasına. denizin dalga sesleri, evin önünde tıpkı bizim eskiden yaptığımız gibi 21:00’de dışarıya çıkan çocuk sesleri. 23:00’te gidecekler. izinleri o kadar. bizim de öyleydi. bir sene sonra on bir buçuk. Bbir ertesi on iki. 24:00’ü gördükten sonra korkma. önündeki iki sene 24:00. sonra sabaha kadar.
başlasak sohbete. taa on yıl öncesine gitsek. yoncaköy dedikodusu yapsak. sabaha kadar bitmez ki konuşucaklar, karşımda oturan deryuş’sa. yaşanmamış ne kalmış olabilir ki. “deryuş, bak bak gözüm seyiriyor./uykusuzluktan olmasın?”, “derya kalk./haa?/adın ne?/derya./yaşın/20” sorular bitmez. bir saatte bir. sonuncusunda, “derya kalk./derya, 20, yoncaköy, melis./hahh iyi./hadi iyiyim, bir daha uyandırma beni.” ay sonra ne gülmüştük. ve bir sürüsü... ama bir sürü bir sürüsü. tam 15 senesi.
deryuş’umu zaten severim ederim de; en çok sevdiğim yanı kahkahası. onun gibi biraz handuş gülebilir. ama deryuş ayrıdır. neyse rüyasında öldüysek yapacak birşey yok, komadaysakta çıkmak dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder