27 Ekim 2010 Çarşamba

annem yani geleceğin anneannesi (bir de babaannesi) ve tuna bebek




''annem kafayı yedi.'' yazmak istesem de, öyle birşey diyemem tabi. cıızzzz!! annelere hiç öyle denir mi? hele küçüklüğümü hatırlayınca hiç diyemem. annem gariptir. yeri gelince dünyanın en modern annesi, yeri gelince en arabesk. erkek arkadaşımla bensiz yemeğe de çıkar ama çocukken terliğiyle peşimden de koştururdu. ben de canım sıkıldığı zamanlarda küfür ederdim, yakalamaç oynayacağımız için. alırdı terliğini eline başlardı peşimden koşmaya. yakaladığı an da yatırırdı yere halının üzerine başlardı evdeki hayaletlere seslenmeye ''getirin kırmızı biberi!!'' ''anneciğim ne olursun, vallahi bir daha demeyeceğim.'' ama saf ben, nasıl inanırdım o kırmızı biber gelecekte, ağzıma basacak diye. sonra affederdi beni, büyük lütuf! ben tabi memnun, ağzım yanmadan bu sefer de kurtulduk diye... gerçi şimdi olsa hay hay, 'en sevdiğim yemek ıspanaklı börek'tir meşur lafım ama artık çiğ köfte, hem de en acısından. herneyse yaa nerden nereye geldik.
asıl konumuz şu. kuzenim benden bir yaş büyük ve evlendiği yetmezmiş gibi bir de hamile. geçenlerde de tuna'yı görmeye gittik burçay'a. annelere de kadar denmezse de: annem delirdi. yok onun torun yaşı gelmişte, artık torununu sevmek istermiş de. yetmezmiş gibi bana demesin mi ''sen evlenmek için geç kaldın'' diye. işte şimdi de çıldırma sırası bende! nasıl geç kaldım? daha yaşım kaç benim? ama kadın ciddi. hem de çok ciddi. nuriş'te doğurdu. ehh ceren'i de biliyor. sanıyor ki kızı baya geç kaldı bu işlere.
candaş'a anlattım, diğer teyzemin oğluna. ''olur öyle şeyler, gelmişlerdir, giderler, sen merak etme.'' diyor. giderler mi gerçekten?

*tuna'nın fotoğraflarını paylaşmak istiyorum. öyle tatlı ki. öyle yakışıklı ki!! ama sakın nazar değdirmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder