21 Ekim 2010 Perşembe

irmik'e.


ben istanbul'a ilk geldiğimde kimse yoktu. bir tek 'o' vardı. şimdi herkes gitse yine o kalır. tüm katlanılmaz günlerimde, kimsecikler dahi yokken kaldıysa, bir ömür yine yanımdadır. o canımın bir parçası. bakışımı doğru aneliz edebilen, her gülücüğün sade bir tebessümden oluşmadığını anlayan kişi. bakışlarımın altında yatanı kelimelere döken, çok derinlerde dile gelemeyecek kelimeleri bildiğini bir kucakla ifade edebilen biri. yarım olmuş o, olmayan kız kardeşim... daha ağzımı açarken, söyleyemediklerimi duyup 'yaaa' diyen; 'ben sana söylemiştim.' yanımda olması gerektiğinde hiç çağırmadan başucumda bitiveren. hisleriyle hep beni çözümleyen. günlerce görüşemediğimizde birbirimizi aylarca görmemiş gibi özlemle, alelacele dedikoduya başladığım kişi o.
daha yurtta kalırken saçlarım diken diken olup, avazım çıktığı kadar bağırmaya başlamama gıdım kala, kolumdan tutup, beni yurttan çıkarıp evini açan da o. daha kuaför bilmezken (doğru kuaför kadınlar için çok önemlidir) ilk istanbul kuaför tecrübesi yaşatan da o. istanbul gecelerine aktığım, evde otururken bir kaset doldurup, tatlı bir anımızı kaybeden de o. (bu yazıyı okuyup, bu kaset işini anlayacak tek kişi de o.)
ardından evime yerleşirken eşyalarımı benden önce yerleştiren, birgün okuldan eve döndüğümde evin tanınmaz bir halde düzüneni değiştirip, eve girerken elime türk kahvemi sokuşturup, 'kızmayacaksın ama' diyen de o. canım yani işte. ahh cihangir, onunla ne anılarımız saklı sende. en şiddetli gözyaşlarını bir sen bilirsin, bir de o. her şarap-peynir-patlıcan salatası gecemde yine yanımda olan o. bavullar toplandı bir ara evde, yine o topladı ben elimi dahi sürmeye yeltenmezken. ne eğlencelere hazırlandık, hep yine ilk hazır olan o oldu. benim arkamı toplayan da. her daim dağınık cihangir'i o toplu yaptı. o temizledi. özellikle alkol doldurulmuş boş bardakların mutfak yığıntısını.
sonra onu evlendirdim. işte her iyi, her kötü günde birbirimizin olmazsa olmazı olduk onunla ben. iki kız kardeşten farksız. şu satırlarda paylaşamayacağım ne anılar hayatımızın bir parçası oldu. ne dağılmalar, ne yükselişler, ne bitişler, ne başlangıçlar yaşandı. ben işten izin alıp gidemesem de o mezun olurken, mezuniyetimde cüppemi giydiren yine o oldu. hiç kavga etmedik diyemem, bilgi koridorları bile duymuştur kırgınlık konuşmalarını. ama şimdi 'git' desem, 'gidemem' der. 'istemiyorum seni' dese, 'hadi be, sen onu külahıma anlat' derim. yine güleriz. yine sarılırız sımsıkı.
zaten hiç bırakmadık birbirimizin elini. hani eliniz telefona gittiğinde saat kaç diye bakmadan çevirirsiniz ya tuşları, hani habersiz evine gidebildiğiniz biri vardır ya. işte o. 'gel' dediğiniz an, nedensiz geliverir ya. öyle kaldırım kenarında ağlasanız şuğursuzca çağıracağınız tek kişi vardır ya. ya da evlenme teklifi aldığınızda biri gelir ya aklınıza, paylaşmalısınızdır, sormalısınızdır. öyle anneyle-babayla-sevgiliyle ya da kocayla konuşamayacağınız, kimseyle paylaşamayacağınız ama size ağır gelen duygular, hisler, korkular vardır ya. işte o sorulara cevabı olan kişidir o. telefonun bir ucundayken, başımı dizine koyabildiğim kişi. ve daha haber vermeme fırsat olmadan kutlamada karşımda kadehini kadehime tokuşturan kişi o.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder