Aşkın Gözyaşları diye bir kitap okumaktayım.
Bu sefer Mevlana'yı değil, Şems'i anlatıyor. Ehh muhakak Şems kadar Mevlana'dan da bahsediyor. İkisini ayırmak mümkün mü? Şimdi düşünüyorum da, keşke zamanında Mevlana'yı daha çok sorsaymışım Yılmaz Dede'ye. Çok konuşuruz. Çok örnekler verirdi Mevlana'dan da, ben yeterince soramamışım ona. Yılmaz Dede'yle Mevlana'nın bağlantısını birgün anlatacağım.
Bugün ki hikaye tam da bir alıntı. Kitaptan... Aklımda kaldığı kadarıyla, eşe dosta yeri gelince nasıl anlatılırsa akılda kalan hikayeler öyle anlatacağım. Daha derinini bilen, daha iyi anlatacak kişilere şimdiden affola...
Birgün üç filozof Mevlana'ya soru sormak istemiş. Mevlana da onları Şems'e yönlendirmiş. Şems soruların hepsini ardı ardına duymak istemiş. Adam da üç sormuş ardı ardına. İlki, madem göremiyoruz, Allah'ın olduğuna nasıl inanacağız? İkincisi şeytanın ateşten yapıldığı söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz, ateş ateşe azap edebilir mi hiç? Üçüncü olarakta fikrini beyan etmiş, demiş ki; ''Ahirette herkes hakettiğini alacak, cezasını çekecek, dersiniz. Bırakın herkes istediğini yapsın.'' Şems adamı dinledikten sonra onu avluya çıkarıp, yerden kurumuş bir kerpiç alıp, kafasına geçirivermiş. Filozoflar hiç karşılık vermeden, koşarak kadıya gitmişler. Ehh Mevlana telaşlı. Şems kendinden emin, rahat. ''Merak etme, senin dergahına elini öpmeye gelecekler.'' demiş. Beklenen ki; kadı Şems ve Mevlana'yı huzura çağırmış, anlatmasını istemiş. Şems ''Bana soru sordu, ben de yanıtladım.'' demiş.
-Bana Allah'ı göster de inanayım, dedi. Şimdi başım ağrıyor diyor. Hani göstersin.
-Gösteremem ama ağrıyor.
-İşte Allah'ı da gösteremem ama var. Bana şeytana ateşle azap edemezsin, ikisi de ateş dedi. Ben de toprakla, toprak vücuduna vurdum. Canı acıdı. Demek ki, şeytana da ateşle azap olur. Sonra bana dedi ki, bırakın herkes ne istiyorsa yapsın. Ehh canım kafasına kerpiçle vurmak istedi, ben de vurdum. Şimdi niye hakkını arıyor?
İşte böyle. Bazen sorular sorar ve yanıtlar alırız. Çoğu bir kulağımızdan girer, diğerinden çıkar. Bir soruya verilecek, bir sürü farklı yoldan anlatılan aynı cevaplar vardır. Genellikle sorar, cevabını aklımıza yatıyorsa kabullenir, yatmıyorsa bildiğimizi okuruz. Ama cevapları kabulümüz de söylemeden söylemeye değişir. O yüzden psikologlar aslında, arkadaşlarımızın söylediklerinin tıpkısının tıpkısını söylüyordurlar ama onları daha çok dinleriz. Çünkü nasıl söylenmesi gerektiğini biliyorlardır. Ehh senelerce bunu okumuşlar. :) Mesela, birisinin yardımı gerekiyordur; ''Tut şunun ucundan.'' derseniz yapmayabilir ama ''Sana ihtiyacım var.'' herzaman kapıları açar. Gibi. Ve böyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder