15 Şubat 2011 Salı
şu facebook'u kullanım şeklimiz kendini aşmaya başladı diye düşünüyorum.
eskiden geyiklerine çok kısacık gireceğim, sonra sadede geleceğim.
tekneloji böylesine ilerlememişken, doğumlarda, ölümlerde, bayramda-seyranda popomuzu kaldırır, sevdiklerimizi görmeye giderdik. ya da giderlermiş işte annemler. sonra malesef ki hızla durum bir hayli değişti. cep telefonlarından sonra telefon eder olduk. hiç olmazsa birbirimizin sesini duyuyorduk. sonra telefon etmek pahalıya patladı, mesaj yazdık herkese. hiç sevmediğim bir sistem olur kendisi. özellikle bayramlarda toplu atılan mesajlara (bana bayram tebriği yapanlar bilirler) hiç cevap vermem. ismim yazılıysa, nezaketen. genellikle de geri ararım.
doğumgünlerinde arkadaşlarımı görmeye çalışırım. nişan, düğün elimden geldiğince yanlarında olurum ama ölüm... iki elim kanda olsa giderim. geç duyduysam kahrolurum. 'nasıl arkadaşıma sarılamadım' diye. cenazeye gitmez bir çoğu, içi kötü olurmuş. ben manşallah, cenaze çok sevirim. kim sever ki? kim kötü olmaz? her cenazede gözlerin buğu buğu, göğsümde bir ayıcıkla, zor nefes alırken yollara düşerim. mutlaka arkadaşımın gözlerinin içine baka baka baş sağlığı dilemeliyim.
bu örf adet zırvalıklarını geçiyorum. sinirim şu murat çetintürk'ün ölümünden sonra eşinin facebook'ta 'wall'una yazılan üzüntülü mesajlar; üzgün suratlar. bu ne demek? gerçekten ben anlayamıyorum ve birisi anlıyorsa bana anlatsın, ben de ada'ya yazanlardan özür dileyeyim. bir tek bana mı biraz ayıp geliyor acaba?
teşekkürler.
saygılarımla.
not: bugün saygılarımı sunmam gereken yazılar yazmaya zorlanıyor olmam benim kötü günümden mi, insanların anlamsız tavırlarından mı keşfetmem gerek.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder