19 Aralık 2010 Pazar

emre can'ın dilinden GM EMRE CAN


birçok gazeteci kardeşimle röportaj yapmıştır. ama ben bir türlü fırsat bulup (ses kayıt cihazimı elime alıp) karşısına oturup, ‘’bana bir saatini ayır’’ diyememiştim. çok keyifli bir sohbet geçirdiğimizi şimdiden söyleyebilirim. abla-kardeş ☺
tabi ki ona artık hepimizin bildiği, satranca nasıl başlamış gibi zırvalıklar sormadım. gerçekten merak ettiğim (çomak sokmak istediğim) konuları cevaplamasını bekledim. o da beni kırmadı. sanki ailesinden biriyle konuşuyormuş gibi açık açık herşeyi anlatıverdi.
röportaj bitince de ona ‘’herşeyi yazmakta serbest miyim?’’ diye sorunca, ‘’tam olarak neler dedim hatırlamıyorum ama tabi ki yazabilirsin.’’ dedi, ben de yazıyorum! ☺
kesmedim, yer kaygım olmadığı için azaltmadım da.

-ayağın kırıldıktan sonra ailen satranca başlattı seni. onlar için iyi bir çözümdü, canın sıkılmayacaktı. peki sence?
o zamanları tam olarak hatırlamıyorum ama daha eğlenceli geçiyordu vakit. yoksa sürekli yatıyordum. günde 2 saat yatmak yerine başka bir şeyle uğraşıyormuşum gibi geliyordu. eğlenceli geçiyordu çünkü satrancın içeriğinden çok oyun olduğunu kavrıyordum.

-hızla bir sürü başarı geldi. nasıl bir histi?
aslında ilk başta aşırı başarı beklemiyordum ama ümit hocam daha ilk turnuvada aldığım başarıyı bekliyormuş. ben de satrancın oyun tarafındansa, eğlencesine varmaya başladım. başarılarımın bana öyle bir katkısı oldu. satrancla sadece zaman geçirmek yerine, satranç hayatımın bir parçası oldu.

-ya çevrendekiler?
çevrem de tabiki mutlu oldu ama türkiye’de olduğumuz için herkese göre hobi olarak kalmalıydı satranç.

-neden öyle? türkiye’yle yurtdışını karşılaştırırsan ne gibi farklılıklar var?
türkiye’de satrancın spor olduğu tartışılır. beyin cimlastiği sadece. insanlar sadece hangi taş nereye gidiyor onu biliyorlar. ama yurtdışında spor olabilmiş durumda. mesela rusya’yı örnek alırsak; türkiye’de insanlar nasıl kafelere gidip tavla oynuyorlarsa çay içerken, rusya’da satranç oynuyorlar.

-bir rus olarak satranca başlasaydın herşey farklı mı olurdu?
daha farklı olurdu çünkü oranın şartları... dünyanın en iyi oyuncularının rus olduğunu söylersek yanlış olmaz. onlarla içiçe olmak, onların katıldığı turnuvalara katılabilmek çok şeyi değiştirirdi.
bir de türkiye’de başka önemli konular var hayatta. okul gibi. rusya’da sadece satranca yoğunlaşabilirdim. İmkanlar daha iyi olurdu ama türkiye’de satranç oynamaktan hiçbir zaman şikayetçi değilim.

-bunun suçlusu kim? federanson mu? toplum mu?
mutlaka herkesin kendine ait belli başlı hataları var. benim de var, federasyonun da, toplumun da var. ama öncelik olarak türkiye’de satranç bir gelir kaynağı olarak görülmüyor. o yüzden de birçok kişi ‘’ben de biraz oynamıştım ama sonra bıraktım.’’ diyor. bunun olmasının nedeni de ‘’ileride nasıl geçiniceksin?’’ sorusunun yanıtları olmaması. bu yüzden de herkes bir miktar oynadıktan sonra satrancı bırakmış, satranca ilgisi kesilmiş.

-sen nasıl geçineceksin?
ben ileride ilk başta satranç oynayarak geçinmek istiyorum. ama bununla ilgili sıkıntı yaşarsam özel derste verebilirim.

-ileride paranı satrançtan kazanacaksan niye üniversite okuyorsun?
bu işte toplum dediğimiz kısımda ortaya çıkıyor. türkiye’de üniversite mezunu olmazsanız size alt seviyede bakılıyor. zaten esas problem üniversite okumak değil. üniversiteye hazırlanmak daha çok vaktinizi alıyor. ve ben tam o dönemde atalık ve gurevich’ten sonra en çok ratinge sahip olmama rağmen ara vermek zorunda kaldım. bu probleme bir çözüm bulmak lazım. türkiye’de bir sürü üniversite var. ama hiçbirisi satranca öncelik tanımıyor. burs veren çok az. verseler dahi derslerinizde diğer öğrenciler kadar ilgilenmenizi istiyorlar. burada federasyonun devreye girmesi gerekiyor. federasyonun tek söylediği şey ‘’spor akedemisini ayarlayabiliriz.’’ ama satranç oynayan kişinin spor akedemisinden mezun olması kadar saçma birşey yok. evet satrançta yetenek çok önemli ama bundan önce biz zeki insanlarız. pratik düşünebiliyoruz. demek istediğim şu, zaten milli takım düzeyine çıkmış kaç kişiyiz... 5, 10 belki 20. federasyonun yapması gereken, bu kişileri üniversitelere yerleştirmek.. böylelikle satranççıyı öss gibi stresten kurtarmak. ayrıca spor akedemisini de federasyon ayarlarız diyor ama benim bir arkadaşım öss’ye hiç hazırlanmadı, satranç çalışarak geçirdi o dönemini ve sonucunda federasyonun katkısıyla değil de, babasının uğraşları sonucu spor akedemisine girebildi.

biz üniversiteye gidince, okulu boşlayacağız demiyorum ben. ama federasyonun konuştuğu üniversitelerin de bize yardımcı olması gerekiyor. mesela geçen sene avrupa bireysel satranç şampiyonası var. biletime kadar herşeyim hazır ve kendimi o turnuvaya hazırladım. cumartesi hırvatistan’a uçacağım, çarşamba günü okulun bana söylediği şey ‘’üniversite turnuvası var aynı tarihlerde gidemezsin.’’

-burada problem kimde? sen federasyona mı, üniversitene mi sinirlendin?
iki tarafta hatalı ama başka bir örnek vermek isterim. benim geçen sene en iyi dersim fizikti. yani notların çok yüksekti diyebilirim. fakat fizik dersinin bir kuralı var. 3 kere üst üste derse girmezsen direkt kalıyorsun. ben turnuvalardayken 3 dersi de kaçırdım ve hocalara turnuvada olduğumu anlatamadım ki raporlarım da var. cevap ‘’beni ilgilendirmez, fizikten kaldın.’’ oluyor. bunlar yanlış, üniverstenin katkı sağlaması gerekiyor sporcuya.

-kadir has’ın sana tek katkısı burs vermesi mi oldu?
zaten ben %50 öss bursluyum. ama kadir has’ın şöyle bir artısı oldu. ben bir çok üniversite gezdim burs için. bir çoğu beni geri çevirdi. kadir has ise %75 burs verebileceğinin sözünü daha öss’ye girmeden vermişti.

-hatırlıyorum. bahçeşehir üniversitesi ‘’%1 bile burs veremeyiz.’’ demişti.
bir üniversite, ‘’sen çok zekisin bırak satrancı başarılı bir bilgisayarcı ol’’ bile dedi.

-yazık.
yılların uğraşını bırakacakmışım. çok başarılı bir mühendis olabilirmişim.

-türkiye’deki problemlere geri dönersek. üniversite...
dünyada benimle yaşıt bir çok iyi satranççı ilk 50’nin içinde. benim sıralamama baktığınız zaman ben ilk 1000’deyim. ama ilk 50’nin içinde olanlarla ben 12 yaşındayken retinglerimiz de aynıydı, oyun gücümüz de. oyunlarımızda inanılmaz çekişme oluyordu. şimdi baktığınız zaman onlar gerçekten çıtayı çok yükseltebildiler çünkü tek uğraşları satranç. hepsi hala çok iyi arkadaşım, mesela gecenlerde polonya’ya turnuvaya gittim. eski bir hollandalı arkadaşım (ratingi şuan benden yüksek ama turnuvada yine ben ondan daha iyi bitirdim her zaman olduğu gibi : )) ) turnuva partisinde yanıma gelip, ‘‘merhaba emre, nasılsın? seni hiç turnuvalarda göremiyorum?’’ dedi. ben de ‘’okulum vardı.’’ diye yanıtladım.

-bu kadar sorunların arasında okulu sayıyorsun. toplumun ne dediği bu kadar önemli mi? bırak okulu o zaman.
evet ben ileride satrançcı olacağımı söylüyorum ama okul okumamın nedeni de toplum ne der değil, değil; daha bilinçli bir insan olmak istiyorum. nasıl diyeyim üniversite seviyeyi belirten bir şey. mesela herhangi bir bölümde de okumak istemedim çünkü okuluma da zaman ayıran bir satrançcıyım ben. okulu sorun olarak saymam okula gitmek değil yani. sorun şöyle soruna dönüşüyor bu hafta benim vize haftam ve ben 1 saat bile satranca bakamıyorum. milli takım kampta, ben kampa katılamıyorum sınavlarım yüzünden çünkü sınavlara girmediğim zaman okul bana bir kolaylık sağlamıyor, ben dersten kalıyorum.
bir de satranca tek handikap okul değil. satrançta başarılı olmak için çok çalışmak lazım. çalışmak için zaman lazım. tek başına çalışmak çok kolay birşey değil. özel hoca lazım. özel hoca için maddi imkan lazım.

-para lazım kısacası.
ehh. bununla birlikte iyi turnuvalara gidebilmeniz lazım. turnuvalar da ya kendi imkanlarınızla gideceksiniz. ya da federasyon gönderecek. türkiye’de bu noktada da sıkıntı var.

-federsyon seni turnuvalara göndermiyor mu yani?
federasyon beni kendince doğru olan turnuvalara gönderiyor.

-sizlere danışmıyor mu?
evet, çok fazla fikrimiz alındığı söylenemez. bir de onlara yanlış yaptıklarını söylediğimiz zaman daha kötü tepkiler alıyoruz.

-peki satranççılara danışmadan doğru kararlar alabiliyorlar mı?
yani şöyle, sene başında bana senelik bir turnuva takvimi geldi. içinde beni gönderecekleri 5 turnuva vardı. turnuvalar tamam güzeldi ama 12 ay içerisinde 5 turnuvaya gidilerek hiç bir satranççı bir yere gelemez.

-federasyonson yetersiz kalıyor yani?
şöyle söyleyebilirim. satranççılar oynayarak para kazanmak ister ama türkiye’de bir çoğu hocalığa yöneliyor çünkü federasyon bize maddi bir imkan sağlamıyor.

-aksine sağlaması gerekirken?
kesinlikle. verilmeli ki insanları satranç oynama teşvik etsinler. şöyle bize bir burs veriyorlar. ben hala öğrenci olduğum için sporcu bursundan yararlanıyorum. ama madem ben milli takımdayım ve ülkemi temsil ediyorum destek de bekliyorum. bu yok! o zaman da insanlar hocalık yapmak zorunda kalıyorlar. hem hocalık, hem oyunculuk ikisi bir arada yürümüyor.

-ikisinin bir arada yürümemesinin sebeplerinden çok federasyon kızgın mısın onu merak ediyorum.
şu açıdan kızgınım; herhangi bir olumsuzlukta hep kendilerini savunuyorlar. mesela deseler ki; ‘’evet, bizim de yaptığımız hatalar var, düzeltmeye çalışıyoruz.’’ ama böyle bir şey olmuyor. üstüne ben büyük usta oluyorum. bursum bile artmıyor. türkiye’de daha 4 tane büyük usta var. ben 3.süyüm. ve en genç büyük ustasıyım. bu da demektir ki satrançta önemli bir insanım türkiye’de ama bunun karşılığını göremiyorum. ayrıca, bu sene 4 tane turnuva sözü verildi sonra 4’üne de gönderilmedim.

-niye?
her seferinde farklı bahaneler. bir de hiç kimseyi gönderemezler federasyon darda derim anlarım ama başkaları gidebiliyorken benim gidemiyor olmam olmaz!

-başkaları gidebiliyor derken?
başka sporcuları kastediyorum.

-isim yok anlaşılan?
önemli değil çünkü ahmet, mehmet.

-peki federasyon niye böyle yapıyor?
bunun sebebini bilemiyoruz tabi ama bunu bir tek bana değil başka arkadaşlarıma da benzer şeyler yapıyorlar. federasyonun bahanesi, cevabı her zaman vardır. federasyonla bu tarz problemlerimiz var sporcular olarak.

-sponsora gelince?
sponsorlukta işin içeriğini bilmiyorum tabiki. satranca sponsor olduğunuz zaman belki de çok bir getirisi olmayacak size. satranca ilgi çok az türkiye’de, belki de o yüzden satranca sponsor olunmak istenmiyor. sponsorlukta da sorun böyle. bütün bunlar birbirine eklenince de insanın ilerlemesinde bazı aksaklılar oluyor.

-ciddi zorluklarla başa çıkmaya çalışan sporcularsınız. sporunuzla mı ilgileneceksiniz, sorunlarınızla mı...
esas demek istediğim de oydu. o yüzden türkiye’de iyi oyuncuların sayısı 6 ya da 7’i geçmiyor. dışarıdan insanlara göre milli takım oyuncularının problemleri olmaz. ‘’özel hocanız sağlanıyor, nerdeyse her ay milli takım kampları yapılıyor daha ne istiyorsunuz?’’ da denebiliyor. içeriğini bilenler hak veriyor. bir çok kişi de hataları görmeyip, bize daha çok sorun üretiyor.

-türkiye’deki satranççılarla aran nasıl?
genel olarak iyi. sorunlu olan, anlaşamadığım insanlar da oluyor.

-bugün isim vermeden gidiyoruz.
bazı insanlar bizim başarılarımızdan rahatsız oluyorlar. kimisi bizim üstümüzden prim yapmaya çalışıyor. kimisi ‘’onlar hiçbir şey yapamıyor, biz niye milli takıma giremiyoruz?’’ diyor. bunlarla iyi anlaşamıyorum tabi.

-türkiye’de en çok begendiğin satrancçı kim peki?
türkiye’de direkt ‘’şu sporcuyu çok beğeniyorum’’ diyemiyorsunuz, neden... her satranççının kendine has tarzı olur ama bazısı saldırmayı sever, savunması zayıftır ama yapabilir yine de. bizim satranççılarımızda böyle bir sorun var. saldırması iyiyken, savunurken kötü oynuyor. yani direkt ‘’şu çok iyi’’ denemez.

-yurtdışında bir isim sayabilir misin?
örnek aldığım kişi bulgar büyükusta topalov çünkü satrancın dinamik oynanması gerektiğine inanıyorum. dinamikten kastım, satranç evet bilgi gerekterien bir spor ama bununla birlikte masa başında stresin, psikolojik etkenlerin çok önemli olduğuna inanıyorum. o da taş feda etmekten hiç korkmuyor, yeter ki konum karışık olsun. ve sürekli saldıran tarafın kendisi olmasını istiyor. taş geri bile olsa saldırdığı sürece rakibinin hata yapabileceğine inanıyor.

-karşısındakini psikolojik olarak eziyor.
yani karşısındaki üzerinde baskı kuruyor çünkü belli bir zaman aralığında oynuyoruz ve karşımızdakinin süresi bitebilir. genellikle de artık dinamik satranç oynanıyor. bunu da en iyi yapan topalov, o yüzden onu örnek alıyorum.
tabi milli takımdaki bütün arkadaşlarımın oynunu beğeniyorum ama benim stilime daha yakın oynayan mustafa yılmaz var, kıvanç haznedaroğlu var. mustafa daha dinamik oynamaya çalışan kişi. kıvanç’sa hiç bir zaman pes etmeyen biri.

-suat atalık niye sizinle ilgili hep kötü şeyler yazıyor?
aslında çok takmıyorum ama bazen ileri gittiği anlar oluyor. bu arada kendisi türkiye’nin en yüksek ratingli oyuncusu. dünyada ik 100’e girebilmiş biri ve gerçekten de iyi bir satranççı. ama başka sorunları var. mesela bir dönem türkiye’den ayrıldı. yanlış kelimeler kullandığı için. sonra geri döndü. önce kötü konuştuğu bir yere niye geri dönüyorsun bu bir ikilem. ikincisi kıskanç bir insan. başkasının onu geçmesini hazmedemeyen biri. ben zaten onunla konuşmuyorum ama ona kesinlikle yanlış bir tavrım olmamamıştır. sadece bir turnuvada kendisinden daha iyi oynadığım için benimle konuşmamaya başladı. onu geçeceğimden mi korktu nedir... kendisiyle 2 maç oynadım ve 2’sini de kaybettim.

-zaten bunu sürekli duyuyoruz. emre can’ı ben yeniyorum deyip duruyor.
kendisi kuvvetli bir satranççı ona denecek birşey yok ama kendisinin türkiye’ye bir şey kattığı da söylenemez çünkü tecrübesini genç nesile aktarmaya çalışmamış, ‘’hep ben en iyi kalayım’’ diye düşünmüş bir satranççıdır. onun hakkında çok konuşacak birşey yok. zaten ne desem, kendini haklı çıkarmaya çalışacak. ama bence bilgilerizi genç nesillere aktarmak gerekir.

-biraz önce telefonun çaldı ve bir arkadaşınla konuşken ona bulduğun yeni fikri anlattın. bunu yapmak doğru mu? senin fikrini seninle aynı turnuvalara katılan birisiyle paylaşıyorsun...
bu tamamıyla farklı bir görüş anlayışı. biraz önce konuştuğum kişi milli takımdan arkadaşım. dediğim gibi bazıları sadece kendileri başarılı olmak ister. benim görüşümse ben türkiye’de belli başlı sayılan ve sevilen bir satranççıyım diyebilirim. arkadaşım da satranca önem, emek veren, çok çalışan biri. zaten onunla paylaştığım açılışı oynamıyor ama diyelim ki oynadı ve ben oyunu o hamle sayesinde yendim. ne olacak? türkiye’de bir kişiyi daha skor olarak yenmiş olacağım ki bence kazanılan bir maçın hiçbir değeri yok. hadi var sayalım ki bu maç sayesinde türkiye şampiyonu oldum ki bu önemli birşeydir ama daha önemli birşey vardır ki o da dünyada adını duyurabilmek. dünyada başarılı olabilmek için de daha çok bilgiye ihtiyaç var. bu bilgiye sahip olmak için de senin bildiğini başkasıyla paylaşman gerekiyor. tabiki yoldan geçen herkesle bilgini paylaş demiyorum ama başaracağına inandığın kişilerle bilgilerimizi paylaşmalıyız ki biz de belli bir grup böyle yapıyoruz. yeni bulduğum bir fikri bir türk’e yapacağıma, yabancıya yapmak çok daha mühim birşey.

-milliyetçi misin?
bu dediğim milliyetçilik değil de dünyada adımızı duyurabilmek. türkiye satrançta ilerleyen bir ülke. ne yazıkki daha önemli bir turnuvada başarı elde edemedik ama son dönemde 3 büyükusta çıkardık. henüz yolun başındayız, daha da çıkmaya devam edecek. türkiye’nin şuanda yapması gereken dünyada adını duyuracak oyuncular yetiştirmektir. bu da ancak bilgiyle, bilgiyi paylaşarak ve çok çalışarak olur. şöyle de bir durum var; herkes herşeyi çalışamaz. herkesin bir tarzı ve açılışları var. ben benim çalıştıklarımı arkadaşımla, arkadaşım onun çalıştıklarını benimle paylaşırsa bir değil birçok bilgi ediniriz.
haa bunu doğru bulmayanlar var. ‘’ben türk’lere karşı daha hırslı oynuyorum. daha çok çalışyorum.’’ diyenler var. o da onun seçimi. ama dünyanın her yerinde benim dediğim gibi yapılıyor. mesela, bir örnek ermenistan milli takımı olabilir. 6-7 kişiden oluşuyorlar. hepsi de belli başlı değişiklikler haricinde aynı açılışları oynuyorlar. hangisi ne hamle bulsa birbiriyle paylaşıyor. ve en düşük ratingli oluncuları 2650. her sene olimpiyat şampiyonluğu’na oynuyorlar. avrupa şampiyonluğu’na, dünya takımlar şampiyonluğu’na oynuyorlar. neden? çünkü birbirlerini güçlendiriyorlar.

-takım ruhu var.
tabi. bunun yanı sıra levon aronian var arkadaşları, rating sıralamasına göre dünyada 3. kendisi. hiçbirisi; tabi içlerinden diyorlarsa bilemem ama; yaptıkları tavırlar göstermiyor ‘’ben levon aronian’ı geçmeliyim.’’ demiyorlar. hepsi destek veriyor aronian’a. çünkü hepsi bir yerlere gelmişler dünya sıralamasında, hepsi yetenekli ama aronian’ın yeteneği diğerlerinden fazla. dünya şampiyonu olabilecek diye gösteriliyor ve takım arkadaşları onu destekliyor, hiçbiri ‘’ben dünya şampiyonu olayım, ben olamıyorsam başkası olsun.’’ demiyorlar. hepsi aronian’ın şampiyon olmasını istiyorlar. amaç ne? ermenis’tanın adı duyulsun. sonra zaten kendileri duyulacaklar. gözler onların ülkesine çevrilecek.

-peki sen? dünyada adını duyurabileceğine inanıyor musun?
bunun için zamana ihtiyaç var. ama benim asıl amacım satranç denince emre can denmesi. nasıl bilardo denince semih saygıner deniyorsa, isimi bilardoyla özleşmişse, satrançla da emre can’ın özdeşleşmesi.

-ama bilardonun popileritesiyle satrancınınki bir değil.
kesinlikle ama yavaş yavaş artacak. mesela federasyon okulla satrancı soktu. (mesela, federasyonun satranca katkılarından birisidir bu.) hiç olmazsa çocuklar taşların nasıl hareket ettiğini öğreniyorlar. buna karşıt, satranç hiç reklam olamıyor, duyuruları olmuyor. geçen sene türkiye’de dünya takımlar şampiyonası yapıldı. bu kadar büyük birşey televizyonda duyulmadı. geçen aylarda dünya 39. olimpiyatlar’a gittik, bu bilinmiyor. 2012’de dünya satranç olimpiyatları türkiye’de yapılacak, geçen bir kaç haftaya kadar rüşvet olayı olmasa bu duyulmayacak.

-şu rüşvet olayına hiç girmiyorum.
şuan sadece iddialar olduğu için geçsek daha iyi.

-bir kadınla mı oynamak zor, bir erkekle mi?
satrançta bir kere kuvvetli ya da güçsüz oyuncu yoktur. sürekli olarak oyuna konsantre olamazsanız sizden çok güçsüz birine de yenilebilirsiniz. bayanla oynamak bir derece daha kolay... yani; 2500 ratingi olan bayan ve erkek sporcu düşünürsek, bayan oyuncu daha çok tercih edilen kişi olur çünkü bu bilimadamlarının söylediği birşey bayanların karakterinde var, daha çabuk demorilize oluyorlar. aniden moralleri bozuluyor.

-duygusal yaklaşıyorlar yani.
evet ve oyundan hızlıca kopabiliyorlar en ufak bir olumsuzlukta. erkeklerse daha mücadeleci oldukları için erkeklerin satranca daha yatkın olduğunu gösteriyor istatistikler. ve eğer iyi bir bayan oyuncuysa erkek hormonlarının diğer bayanlara göre daha çok olduğu söyleniyor.

-benim gözlemlerimdeyse; fiziksel güç ön planda. erkekler kadınlara göre daha kuvvetliler ve bunu birçok kişi bilmese de turnuvalardan sporcular kilolar verip dönüyorlar. beyinlerinizi çok çalıştırarak vücuttan yiyorsunuz.
tabiki fiziksel etken mutlaka var. sonuçta bir maç 5 saat sürebiliyor. ama tam olarak buna bağlanmamasının sebebi maç sırasında ayağa kalkıp gezme özgürlüğümüz ve turnuva alanında ne istersek yiyip, içebilme fırsatımız var. şekere mi ihtiyaç var kola, çikolata veya şekerli çay içip, güçsüzlüğümüzü giderebiliyoruz. o yüzden ben daha çok mücadele etme eksikliğine bağlıyorum erkeklerin bayanlara oranla başarısını ki bir gerçek var ki bu da doğru.

-çok sık dışarı çıkıyorsun, bu sırada çapkınlık durumları nasıl?
valla bunu diğer arkadaşlara sormak lazım.

-kız arkadaşın var mı peki?
hayır, şuan yok.

-bunun yoğunluğunla ilgisi var mı?
tam olarak öyle diyemem fakat tarihte de bunun örnekleri var. çok yetenekli rus bir büyükusta dünya şampiyonu bir satranççıyla çalışıyor. dünya şampiyonu büyükusta, öğrencisi büyükustaya ‘’sen benim velihattım olabilecek bir oyuncusun. çok yeteneklisin. tek yapman gereken çalışmak.’’ diyor. gerçekten de oyuncu ustasının izinden ilerliyor. tam hikayeyi hatırlayamıyorum ama çocuk 20 yaşında mı ne, hocasına ‘’benim kız arkadaşım var ve ben onunla evleneceğim.’’ diyor. hocasının direkt verdiği cevap, ‘’eğer evlenecek olursan, ben seninle çalışmam.’’

-özel ilişkiler satranca bir handikap mı?
sorunlar getirmiyor desek yalan olur çünkü satrançta en önemli şey odaklanmak. başka konular kafanıza takılmamalı. mutlaka yararı da var ama olumsuz yönleri de yatsınamaz.

-peki, en keyif aldığın maçın kiminleydi?
tam olarak hatırlamıyorum ama kazandığım her maçtan keyif alırım.

-kaybettiğin maçlardan almaz mısın?
nasıl kaybettiğime göre değişir. yani, iyi oynayıpta kaybettiğime inandığım çok maçım olmuştur. bir anlık hatayla kayıplar... o zaman çok fazla üzülmem. sadece kaybettiğim için üzülürüm ama oynadığım satrancı beğenirim. ama hiç varlık gösteremeden kaybetmişsem o maçlardan hiç keyif almam.

-kaybettiğin zaman ağlıyor musun?
küçükken tabi çok ağlıyordum ama artık ağladığım pek söylenemez. bazı durumlar hariç. çok önemli bir maçtır, o zaman çok önemserim. genellikle ağlamaktanda yarım saat hiç kimseyle konuşmadığım taktirde yavaş yavaş neşeli halime bürünebiliyorum.

-psikoloğun var mı?
psikoloğum yok çünkü spor psikologları oluyor ama hiçbirisi satrancın ne olduğunu bilmiyor. federasyon bize birkaç tane psikolog sağlamaya çalıştı ama ben sadece bir tanesiyle anlaşabildim çünkü diğer sporculara ne yapıyorlarsa satranççılara da aynısını yapmaya çalışıyorlar.

-burada problem ne?
mesela satranççıya moral vermek istiyorsanız, ona gidip, ‘’sen bu maçı alırsın.’’ demek yeterli değil. ya da kayıpta ‘’üzülme, daha önünde çok maçlar var.’’ da denmemeli.

-ne yapılmalı?
öncelikli olarak onun sadece ve sadece maç olduğunu ve o maçın yüzeysel bir analizi yapılmalı. nasıl oynanmış? hiç mi varlık gösterilmemiş? çünkü bazen çok iyi oynarsınız ama rakip o kadar iyidir ki hiç hata yapmaz. bu durumda yapacak birşey yoktur. belki rakip sizden çok daha zayıf bir oyuncu ama hata yapmazsa siz onu yenemezsiniz. bu tarz durumları psikolog doğru kelimelerle ifade edebilmeli sporcuya. bu yaklaşım sporcuya oyunu algılatır ve önündeki maçlara hazırlanmasını, konsatre olabilmesini sağlar. yani bir satranççı psikoloğu satrançtan çok iyi anlamalı, hatta turnuva tecrübesi olmalı.

-tek kelimeyle cevap vermen gereken sorulara geçiyorum. en sevdiğin oyuncu?
russell crowe.

-ailende en çok kimi seviyorsun?
ablamı.

-bu cevaptan çok memnun oldum. ☺ annen?
canayakın.

-baban?
arkadaş.

-sue?
onun bir kelimesi yok ya... sevimli, tatlı bir şey.

-ablan.
ablam. sıradan bir şey. (gülüyor tabiki, beni kızdırmak için öyle söylediğini biliyorum ama hiç fırsat vermeden vicdan azabı çeksin ☺ diye diğer soruya geçiyorum hızlıca.)

-satrançla hayatını idame ettirebilecek misin?
inanıyorum.

-en keyif aldığın uğraş ne?
internette satranç oynamak.

-en mutlu olduğun an?
bu değişir. herhangi bir güzel durumda mutlu olurum yani.

-beğendiğin bir kadın var mı?
tuba büyüküstün.

-ne kadar satranca handikapı olsa da ileride evlenecek misin?
düşünüyorum. ileride, bir ara.

-hayatın hengamede akıp gidiyor, bundan üzüntü duyuyor musun?
zaman zaman. bazen işler istediğim gibi gitmiyor, o zaman mutlu olamıyorum ama genel anlamda hayattan keyif almayı bilen bir insanım.

-o zaman sıradan ablana bu kadar vakit ayırdığın için teşekkür ederim. ‘’rica ederim’’ bile demiyor. sadece gülüşüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder