10 Ocak 2011 Pazartesi
Bir Haftasonu
Haftasonumu İzmir’de Deryuş’la beraber geçirdim. Herşey çok keyifliydi. Beni havaalanından karşıladı ve doğruca tadına hasret kaldığım kumrumu yemeğe götürdü. Çifte Kumrular’da bir güzel karışık kumrumu mideye indirdikten sonra çaylar eşliğinde hasret giderdik.
Ertesi gün biraz koşuşturmaca. Derya’nın iş gezileri, benim İzmir işlerim ve en güzeli Şubat’taki nişan için tuvalet provası. Melek gibi bir kız olacağa benziyor. Ardından İzmir’e gelip, hayatta kaçırmayacağım bir klasik. Kordon! Bira, patates ve Sunset. İzmir’e geldiğimde yaşamadan geçemeyeceğim dakikalar. Denize karşı kadeh tokuşturmalar.
Hava çivi gibiydi aslını sorarsanız. Ama yine de dışarıda oturdum. İzmir havası özlemiştim sonuç olarak. Tek problem kışları kömür, yazları boğucu sıcağıyla İzmir havasını içime çektim. Akşam Jale’yle yedik yemeğimizi. Ama ne sofra kurulmuş... Tekirdağ rakılar da kadehlere doldurulmuş. Bir güzel dedikodu yaptık Jaleşim’le (Derya’nın annesi. Bayılırım kendisine).
Cumartesi Altınyunus servisine yetişmek için sabahın altısında ayaktaydık. Otele gidince biraz Derya’nın odasında uyurum diye düşünsem de, hiç gerek kalmadı çünkü gözler faltaşı gibi açılıverdi bende. Bir güzel kahvaltımızı ettik. Bütün otelle, isimlerini duyduğum çalışma arkadaşlarıyla tanıştım ve sohbet muhabbet öğle yemeğini ettik. Yemekten sonra tüm otel dakikalarının en güzel anlarına gelmiştim. Şimdi masaj vaktiydi. Kendimi sihirli iki elin arasına teslim edip, yumuşacık kokulu, güzel dekore edilmiş bir odada, hafif bir müzik eşliğinde uzanı verdim. Müthiş bir bir saatti. Ama nasıl huzurlu. Vücuduma dökülen yağların aramotik kokuları burnumla buluşup, sırtımda hissettiğim yumulacık ellerle çok güzel dakikalar geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Ehh ama otele gidip, spa’ya uğramadan da olmazdı doğrusu. Masajımın ardından biraz uzanıp, ılık bir duş aldım ve koşarak Deryuş’un süpriz doğumgünü partisine katıldım. Mumlara yetişemesem de fotoğraf merasimini yakalamıştım. :)
Güzel bir günün ardından Derya'yla başbaşa bir akşam yemeği yedik. Can Yücel Sokak'ında. Kırmızı şaraplarımız kadehlerimize doldururken birbirimizin gözlerine bakıp, gülümsedik. Ne günler geldi, ne günler geçti ve Derya yaşlanıyor. :) Benden hep biraz daha yaşlı...
Yemek ertesi güzel bir eğlence bizi bekliyordu. Apar topar (Hep geç kalırız ama hep ki; nefret ettiğim bir şeydir geç kalmak ama Derya'ylayken bu durum böyle. Eh ben erken hazırlansan onu bekliyorum ki; en nefret ettiğim şey... Farkındaysanız birinden nefret ederken, diğerinden en ediyorum. :P ) hazırlanmak için eve gittik. Topukluları ayaklara geçirip, rujları dudaklara sürüştürdükten sonra sabaha kadar içip, dans etmek adına Marche'nin yolunu tuttuk.
Ertesi gün uyandığımızda pestilimiz çıkmıştı desem yalan olmaz çünkü yaşlandık. (Bunu ancak Derya anlar. Ortaokul, lise dönemlerimizde yazları iki buçuk ay boyunca her gece içer ve ertesi gün zinde kalkardık. Öss'ye hazırlanırken Cumartesi partilere katılır, iki-üç saat uykuyla dersaneye gider, ders sadece dinlemez, bir de anlardık. Şimdi bizden geçmemişte, kimden geçmiş. :P )
En zoru da karşılıklı kahvelerimizi içtikten sonra, havaalanına doğru yol almaktı... Nasıl da güzel geldi; o üç gün ikimize de.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder