8 Ocak 2011 Cumartesi

izmir'deki sarı araçlar


bu haftasonu izmir'deyim ve inanılmaz mutluyum. deryuş'un doğumgünü bahanesiyle gelip, izmir havasını ciğerimin en derinliklerine kadar çekiyorum. gelir gelmez kendimi atıverdim alsancak sokaklarına. yürüdüm uzun uzun. geçmişten kareler geldi gözlerimin önüne. hiç bu kadar ayrı kalmamıştık izmir'imle. uzun zamandır da böyle buluşamamıştık başbaşa. deryuş görüşmeleirnde, çalışıyor. bense hasret gideriyorum.
ama bu hikayenin konusu izmir'e özlemim değil. izmir'deki ilk günümde, izmir'le, istanbul'un bir farkının daha anında yüzüme çarpılması. bildiğim bir gerçekliğin, beni buluvermesi. şöyle ki efendim, istanbul'daki taksicilerin (hepsi olamaz tabiki ama bu kelimeyi hak edenlerin) terbiyesizliğini herkes bilir. müşteriye açlıkları yok. yağrmur yağar almazlar. karda hayatta. trafikli bir bölgeye gidersiniz, giremezler. saat 15:00 dedin mi önünden on boş taksi geçer, hepsi olmaz işareti yaparlar elleriyle. yakına gidersiniz, ''arkadaki arabaya binin.'' derler. ayıptır ya. canıma nasıl tak etmiş ki, böyle hınçla yazıyorum.
neyse, dün yaşadığım bir olay. izmir'de konak pier'in oradan taksiye biniyorum. ''düz gideceğiz, köprü'ye.'' diyorum. izmir'li olmayanlar için dipnot: taksi'ye bindiğim yerin biraz ilerisinde iskele var ve yoldan üst geçitle oraya bağlanıyor. orası da geniş bir köprü çünkü ahmet piriştina zamanında izmir'i güzelleştirirken, kanak'a da el atmıştı. her neyse olay şu; bindiğim yerden 200m sonra köprü var. taksici beni alıyor. ben köprü'ye deyince hiçbir problem çıkıyormuyor ve 200m gittikten sonra ''otobüs duraklarından önce mi sonra mı?'' diye soruyor. şaşırıyorum ve o da şaşkınlığımı anlayıp. ''köprünün orada inmeyecek miydiniz?'' diye soruyor. daha da şaşırıyorum. ama adamın bnei yanlış anlamasına değil. nasıl oluyorda bu adam üç lira için beni arabasına almış ve kızmadan, benimle güler yüzle konuşuyor? haa, bu taksici de istanbul'daki neci? tamam daha az trafik olabilir. tamam daha az streste olabilir. ama bu insanlar aynı saat dilimleri içerisinde, araçlarında ve yollardalar. taksici genci, ''yok, yok köprü'ye'' diye yanıtlıyorum ve ona teşekkür ediyorum. bu kadar anlayışta, benim bünyeme ters canım. adam hem iki adımlık yer sanıyor, hem tam müşteri bulabileceği bölgeden geçerken beni arabasına alıyor, hem de güler yüzlü, hiç kızmamış bana. aman allah'ım!
ama şunu da söylemelim ki, gençkene :)) izmir'de yaşarken ve henüz on beşlerimdeyken, alsancak'tan on ikide eve dönerdim taksici amcalardan korkmak, çekinmek yerine gönül rahatlığıyla arka koltukta yayılırdım ve apartmana geldiğimizde taksici amca ben içeriye girinceye kadar beklerdi. ah be gözünü sevdiğim izmir'im. sonra ''siz izmirliler neden bu kadar şehrinize düşkünsünüz?'' başka yanıt isteyen?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder